|
|
|
|
63 |
|
|
07.01.2009 |
|
|
|
Bu kaçınçı kriz |
|
|
2008 krizi, piyasa sisteminin yaşadığı ilk kriz değil. İlk büyük kriz birinci, ikinci büyük kriz de ikinci dünya savaşıyla sonuçlandı. İkinci dünya savaşından sonra da krizler yaşandı ama hiçbiri ne maliyet ne de yaygınlık itibariyle bu son kriz düzeyine erişmedi. Krizin şu ana kadar en önemli kırılma noktasının Lehman Brothers’ın kurtarılmaması olduğunu düşünüyorum. Bu kritik hatadan sonra IMF toplantıları sırasında G 7 ve G 20 toplantılarında bankaların batmasının önlenmesine ilişkin ortak karar ve dünyaya verilen ortak müdahale havası krizden çıkış havası oluşturmaya yetmedi.
Krizin ne zaman biteceğini ve eski günlere ne zaman döneceğimizi tahmin etmek mümkün değil. Ortada büyük hasar görmüş bir sistem var ve bunun onarımı oldukça uzun bir zaman alacak gibi görünüyor. Üstelik henüz reel sektördeki etkiler tam olarak ortaya çıkmadı. Yani bir başka deyişle reel sektörün krizi henüz tam olarak başlamadı.
PİYASA SİSTEMİ KRİZ YARATIYOR
Piyasa sisteminin ardında yatan felsefe çok basit bir kabule dayalıdır: Bireyler kendi çıkarları peşinde koşar ve bu çıkarı maksimum kılmaya çalışır. Bütün bireyler bunu yaptığında da bütün toplum en üst derecede yarar sağlayacak, bir başka ifadeyle toplumsal refah maksimize edilmiş olacaktır.
Bireyler kendi çıkarlarını kovalayıp tatminlerini maksimize etmeye çalışırken ekonominin büyümesine de katkıda bulunurlar. Kurumlar da kârlarını maksimize etmeye çalışırlar. Onlar da bu çabaları sırasında ekonomik büyümeye katkıda bulunurlar. Siyasetçilerin en hassas oldukları ekonomik gösterge büyümedir. Çünkü büyüme varsa işsizlik azalacak, kişilerin gelirleri ve dolayısıyla toplumsal refah artacak ve sonuçta iktidardaki siyasetçilerin oy oranları yükselecek demektir. Yani oylarını maksimize etmeye çalışan siyasetçi açısından bireylerin çıkarlarını ve şirketlerin de kârlarını maksimize etmesi olumlu bir durumdur.
Bu üç maksimizasyonun bir araya gelmesi, ekonomi büyüdüğü sürece bir sorun yaratmıyormuş gibi görünür. Kendi çıkarı da işin içinde olduğunda siyasetçi, risklerin büyüdüğünü, optik kırılma nedeniyle görememeye ya da çıkarı gereği bilerek görmezden gelmeye yönelir. Bunun sonucunda gerekli önlemleri almaz, kuralları krizi önleyecek biçimde geliştirmez ve hatta tam tersine krizi büyütecek adımlar atar. Ne var ki ekonomi krize girdiği zaman siyasetçinin oy maksimizasyonu peşinde koşarken öteki alanlarda kriz yaratan bir mekanizmanın çalıştığını atladığı ya da bilerek göz yumduğu ortaya çıkmaya başlar. Bu dediğimiz yalnızca siyasetçi açısından değil, aynı zamanda yetkilerini ya da ünlerini maksimize etmeye çalışan üst düzey kamu görevlileri için de geçerlidir. Hükümetten bağımsız olan kurumların başındaki yöneticiler bazı politikaların yürütülmesinde yetkilidirler. Bunların en başında Merkez Bankaları ve onun başkanları gelir. Merkez Bankası, para politikasını hükümetten bağımsız olarak yürüten ve dolayısıyla para politikasının yürütülmesinden ve sonuçlarından doğrudan sorumlu olan kurumdur. O nedenle bu tür krize giden kural dışılıkları Merkez Bankası’nın görüp gereken uyarıları yapması ve en azından para politikasını ona göre yürütmesi gerekir. Ne var ki büyümenin büyüsü Merkez Bankalarını da kuşatacak kadar güçlüdür. Onlar da çoğu zaman bu büyüye kapılırlar. Nitekim 2008 krizi çıktığında Alan Greenspan’e yöneltilen en önemli suçlama faizleri düşürerek balonun şişmesine destek verdiği yolundaki suçlamadır.
Özetle piyasa sistemi kuruluş felsefesi gereği kriz yaratmaya yatkın bir sistemdir. Buna bir de kârdan yöneticilere verilen yüksek primler eklendiğinde sistemin aşırı risk alarak kriz yaratan bir mekanizmaya dönüşmesi kaçınılmaz bir durum olmaktadır.
DR.MAFRİ EĞİLMEZ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|